Sunday 31 October 2010

Come Back Birdy

I've been travelling around the country and the world for more than a year. People think that it's just for work, as if those were the business trips. Well, i gotta admit that i thought the same way at the beginning. But then i found out, nomadic living is back.

Especially when there is no one calling you back, no one following you behind, why to turn back ?

I just wanna ticket outta town

Saturday 11 September 2010

happy or not happy yet

End is the same, one should reach happiness.

Friday 10 September 2010

Oyun Hamuru

Yapmak için vakit harcadığım, emek verdiğim şeyler var. Sonuca ulaştığımda ve ona ulaşmak için çalıştığım süre boyunca eğlendiğim, keyif aldığım şeyler. İşin ilginç yanı şu; farklı ya da daha iyi sonuçlara - ve tabi ki sonuca giden yollara -* ulaşmak için bir öncekini bozmak gerekiyor çoğu zaman. Yeni bir iş için eskisinden ayrılmak, yeni bir ev için eskisini boşaltmak, yeni bir sevgili için eskisinden ayrılmak (eheh, her zaman değil) vs.

Ufakken oynardım hamurlarla. Farkettim ki hala oynamak istiyorum. Ne de olsa alışığım, uğruna fedakarlıklar yaptığım şeyleri bozup, yok edip yeni şeyleri denemeye. Zalimlik değil bu, değer bilmemezlik ya da. Sadece kural böyle bazı durumlar için.

Bu yukarıdaki fotoğrafı çekmeden önce bişiler yapmıştım. Değişik birşeyler yapmak istedim. Aynı renkte başka hamurum yoktu. Bozdum. Sonra bu aklıma geldi: Ufakken öğrendiklerimizi hiç unutmasak ya.

*Etiyopyadayken bir arkadaşım söyle demişti. "I don't care about the outcome. I just enjoy the journey." Birçok caz metodu kitabı da söyler bunu, çünkü ulaşmak zor olur sonuca.
 
Takım halinde aldığım oyun hamurlarından turkuaz, kırmızı ve mor olanı kendime ayırırsam 5 tane daha kalıyor. Bugünden sonra biraraya gelip oturduğum arkadaşlarıma birer tane vericem.

Tuesday 9 March 2010

Özlem

Bir kimseyi ya da bir şeyi görme, kavuşma isteği hasret, tahassür.

Sunday 21 February 2010

Yardım Çantası


Ankara'dan ilk yardım çantası geldi. Ağırca bişi. Çantanın diplerine doğru ilerken her karşısına çıkan destek ürününde ayrı ayrı gülümsüyor insan, inanamıyor gördüklerine. snickers, bounty, pringles, metro, beypazarı kurusu, dolmalar, knorr çabuk çorba - uf, harika - ve daha niceleri.

Protein kutum Addis'te kalmış, şirkette :/ O da geldiğinde şahane olacak.

Deniz Hanım, minnettarım size. Sağolun.

Vicdan

vicdan
Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç, duyunç.

~ azabı
yapılan kötü bir davranış nedeniyle duyulan sıkıntı, pişmanlık.



dilderneği.org.tr

Friday 12 February 2010

Bu fırıncı hikayesi - TR

Bu Fırıncı hikayesi.

İnsanın kendi hikayesi bu kadar mı ilgisini çeker. Çekiyor işte kişi Etiyopya'da olunca.

90.000.000 TL'lik iş içinde 100 ETB'nin şirketin kasasında kalmasının tabi ki bir anlamı yok. Ve işte bu yüzden önemli zaten. O usta için önemli sayılabilecek bi miktar. Vicdanının (bu kelimenin ne anlama geldiğini bilmiyorum) sesini dinleyen birinin kesinlikle "Peki, al 100 ETB'ni" diyeceği bi durumda. Acımadım ve vermedim parasını. Üstelik vereceğim konusunda anlaşmış sayılırdık.

Burda o ustanın hiçbir değeri yok. Firmanın kasasında kalan 100 ETB'nin de. Olay tamamen benim bu gaddarlığı yapmış olmam. Yere çömelmiş, yukarı doğru bana bakan ustaya, elimdeki fıstıkları yemeye devam ederek ( bi ara ona ikram etmek de geçti aklımda ama tabi ki ona bakarak yemeye devam ettim ) "Hayır" dedim. Aman tanrım, kendimle gurur duyuyorum. Harika bi iş çıkardım. Gaddarım !!

Gaddar : Acıması olmayan, başkalarına haksızlık eden, merhametsiz, katı yürekli, insafsız davranan, kıyıcı

Nihuhohahaha !!

Bi diğer hoşuma giden, kazandığımı düşündüğüm, paha biçilse çok para edecek olan özellik de, firmanın parasını hakikaten cebimdeki paradan daha değerli görüp, kollamam. Aradan biraz zaman geçsin, bu hak sahibine vermediğim 100 ETB'nin acısı çıkmasın bi süre ( fırının yağmurdan yıkılması olur, üzerine yıldırım düşmesi olur, benim o fırından çıkan ekmeklerden zehirlenmem olur hatta patronumun bundan zehirlenmesi olur - ki müthiş bi suçluluk duygusu takip eder bunu. Bu "karma"nın sebebinin kendin olduğunu bilirsin fakat açıklayamazsın kimseye vs) patronlarıma anlatırım bunu kesin laf arasında. Böyle bi çalışanım olsun isterim; şirketinin ufacık bir parasını bile vicdanının önüne koyan biri.

Acıma duygumu yendiğimi görüyorum. Evet, Merhaba 21. yüzyıl, ben geldim !

Fırıncı - The Oven Constructor

Fırıncıyla tuğladan ekmek fırını yapması için 2000 ETB'ye anlaşmıştım. Ve fırını yaptı.

Parasının bir kısmını fırının kalitesini gözlemlemek üzere askıya aldığım için sürekli gelip gidiyo tabi kamp sahasına. Her neyse. Bi gün fırının üzerine ek bi tabaka çamur daha atılmasının iyi olacağını söyledi ve tabi bu ek iş için 200 ETB talep etti. "Tamam, sonra konuşuruz." dedim. Sonuca geliyorum. Bahsettiği ek tabakayı yaptı, ve ek iş için daha önce de ayaküstü bahsettiğimiz gibi 100 Bırr istedi. Vermedim.

Sanırım yavaş yavaş oluyorum.




I agreed with an oven constructor to construct an oven for 2000 ETB. And he built it.

He was around the camp site after completion of job since i held some amount of his money which i intended to pay after i was sure that the oven is properly constructed. One day he came and told me that it would be better to put an extra layer of mud over the oven and he requested 200 ETB for this additional operation. Told him that we could discuss this later. Here is the end, he did that additional layer and requested 100 ETB which is the amount that we had agreed upon in haste. I didn2t give him the money.

I guess i am getting ready.

Saturday 6 February 2010

Afternoon in the Middle East Africa

Yakıt tankerinde günlüğü 2 TL'ye çalışan personellerden biri (Etiyopyalı) benden ayakkabı istedi. "Hayır" dedim. Facebook'a da fotoğrafını eklediğim iri ağacın altında oturmaya devam ettik. Yer fıstığı yedik beraber. Müthiş güleryüzlü bir çocuk. Adını sormadım.

A boy who earns less than 1 Euro/day and whose job is to distribute fuel to vehicles wanted a pair of shoes from me. I said "No". We keep staying under the big tree of which photograph also i uploaded to Facebook. We ate peanuts. Such a cheerful guy. I didnt ask his name.

Monday 1 February 2010


Pinna 2 Hotel - Awasa - Etiyopya
Aynen öyle. Bu gece fotoğraftaki cibinliğin altında yatıyorum. İkinci defa.

Saturday 30 January 2010



Addis Ababa - Kibre Mengist Yolu - 15. Ara. 2009


Burda kasabalarda yerleşimlerden başka, yol yakınlarında ( yol dediğim, bizim patika bile demeyeceğimiz cinsten şeyler ) 300-500 metre aralıklarla - kimi zaman daha da fazla - fotoğraftakine benzer ama çoğu onun kadar başarılı olamayan kulübeler var. Kasabalardakiler çoğunlukla kerpiç evler. Bu tip mimarisi olanlar değil.

Bunların içine girme şansım olmadı henüz. Şantiyenin karşısında çevresinde muz bahçesi olan fotoğraftaki gibi bi eve sahip insanlar var. Geçen günlerde yanlarına gittik, fotoğraf çektik, konuştuk, ısınma turları attık. Gidip gelmeyi biraz daha sıklaştırıp yakın zamanda evlerinin içine girmeyi deneyeceğiz. Karşıdaki ev fotoğraftaki kadar güzel olmasa da bu tip evlerin içlerinin çok farklı olmayacağı belli. Yine de Obama tee shirtü giyen kadının da içinde yaşadığı o evi görmek istiyorum.

Yazı bitti. Fotoğrafa odaklanabilirsiniz. Müthiş ev ! (En azından sadece dışarıdan görmek öyle)

Thursday 28 January 2010

Kibre Mengist


Mp3 değil de albüm dinliyor olmanın iyi yanlarından biri de müzik dinlerken tamamen müziğe odaklanmak mümkün olmadığı için – müziği dinlerken, o sıralarda başından geçen olaylar, tanıştığın kadınlar, tanışamadığın kadınlar, yeni işyerinin bulunduğu sokağın güzelliği, amazondan siparişini verdiğin kitapların gelmiş olması, çalan telefon vs gibi durumları da yaşıyor olmak salt müziğe odaklanmayı engelliyor istemesek de – o albümün dinlendiği günlerdeki yaşananlarla ilişkilendirilmesi, yaşananları etkilemesi. Durum böyle olunca yeni işinden ayrılıp evine gittiğinde tanıştığım yeni insanlarla planlar yaparken dinlediğim Chico Debarge – Addiction albümünün verdiği keyif, haftalar sonra Etiyopya’nın bu berbat kasabasında olsam da aynı keyfi verebiliyor. Etiyopya’ya geldiğimden bu yana toplasam on defa kahkaha atmamışımdır ama şu an keyfim yerinde. Elektrik yok şu an, kesildi. Su çok az kaldı depoda, duş alamıyorum, şantiyede yemek saatine 20 dk geç gittiğim için yemek kalmadı. İnternet bağlantım yok. Ama Türkiye’den Hakan geldi, yanında Nutella, Absolut, ton balığı, Mars, Twix, Milky Way, Siyah Lipton da olsa çaylar ve karanlık olduğu için göremediğim bi ton şeyle birlikte. Şantiye’deki yemek saatini iyi ki kaçırmışım : )