Friday 12 February 2010

Bu fırıncı hikayesi - TR

Bu Fırıncı hikayesi.

İnsanın kendi hikayesi bu kadar mı ilgisini çeker. Çekiyor işte kişi Etiyopya'da olunca.

90.000.000 TL'lik iş içinde 100 ETB'nin şirketin kasasında kalmasının tabi ki bir anlamı yok. Ve işte bu yüzden önemli zaten. O usta için önemli sayılabilecek bi miktar. Vicdanının (bu kelimenin ne anlama geldiğini bilmiyorum) sesini dinleyen birinin kesinlikle "Peki, al 100 ETB'ni" diyeceği bi durumda. Acımadım ve vermedim parasını. Üstelik vereceğim konusunda anlaşmış sayılırdık.

Burda o ustanın hiçbir değeri yok. Firmanın kasasında kalan 100 ETB'nin de. Olay tamamen benim bu gaddarlığı yapmış olmam. Yere çömelmiş, yukarı doğru bana bakan ustaya, elimdeki fıstıkları yemeye devam ederek ( bi ara ona ikram etmek de geçti aklımda ama tabi ki ona bakarak yemeye devam ettim ) "Hayır" dedim. Aman tanrım, kendimle gurur duyuyorum. Harika bi iş çıkardım. Gaddarım !!

Gaddar : Acıması olmayan, başkalarına haksızlık eden, merhametsiz, katı yürekli, insafsız davranan, kıyıcı

Nihuhohahaha !!

Bi diğer hoşuma giden, kazandığımı düşündüğüm, paha biçilse çok para edecek olan özellik de, firmanın parasını hakikaten cebimdeki paradan daha değerli görüp, kollamam. Aradan biraz zaman geçsin, bu hak sahibine vermediğim 100 ETB'nin acısı çıkmasın bi süre ( fırının yağmurdan yıkılması olur, üzerine yıldırım düşmesi olur, benim o fırından çıkan ekmeklerden zehirlenmem olur hatta patronumun bundan zehirlenmesi olur - ki müthiş bi suçluluk duygusu takip eder bunu. Bu "karma"nın sebebinin kendin olduğunu bilirsin fakat açıklayamazsın kimseye vs) patronlarıma anlatırım bunu kesin laf arasında. Böyle bi çalışanım olsun isterim; şirketinin ufacık bir parasını bile vicdanının önüne koyan biri.

Acıma duygumu yendiğimi görüyorum. Evet, Merhaba 21. yüzyıl, ben geldim !

No comments: